27.06.2008

Los Angeles (USA - Kaliforniya)

Los Angeles şehri, Güney Kaliforniya’da bulunan bir metropoldür. Amerika Birleşik Devletleri’nin batısında bulunur. Şehir, vilayet yöntemiyle yönetilmektedir ve Los Angeles vilayetinin bir parçasıdır.
Los Angeles Kaliforniya’nın en büyük şehridir, Amerika Birleşik Devletleri’nin de en kalabalık ikinci şehridir (2002 sayımına göre 3.798.981 kişi).
4 Eylül 1781 tarihinde İspanya kontrolündeki Meksika tarafından keşfedilen şehir (her ne kadar kızılderililer uzun süredir orada yaşasa da) Los Angeles 4 Nisan 1850 tarihinde Kaliforniya’nin bir parçası olmuştur. İsmi İspanyolcadan gelmektedir ve Melekler Şehri manasını taşımaktadır. 2 Ağustos 1769′da, Fernando Rivera Y Moncado’nun kaptanı olduğu Kaliforniya’ya gelen ilk Avrupalı yerleşimciler içindeki Fransisken papazı Peder Juan Crespi, 2 Ağustos dini bir şölen olan Perdono’ya denk düştüğü ve Assisi’deki Ermiş Francis adıan anıldığı ve de bu yere İtalya’da “ülkenin çok küçük parseli” anlamında “porziuncola” denmesi yüzünden, buraya “Nuestra Señora de los Angeles de la Porciúncula”, sonra da bu Assisi’deki şapelde Bakire Meryem’in meleklerle çevrili freski bulunduğundan “El Pueblo de Nuestra Señora la Reina de los Angeles de Porciúncula” dendi, sonra da kısaca “El Pueblo de la Reina de Los Angeles” dendi. Ancak tuhaf olan şu ki;İspanyolca’da sözcükler eril ve dişil olarak ayrılır, buna göre adının ya eril olarak “Los Angelos” ya da dişil olarak “Las Angeles” olması gereklidir, belki de kozmik bir şaka olarak melekler erkeke ya da dişi olmadıkları için bu ad garip bir biçimde “Los Angeles” olmuştur. Los Angeles metropol alanı, Los Angeles, San Bernardino , Riverside , Ventura ve Orange vilayetlerini ve 16 milyonun üzerinde değişik etnik ve ekonomik geçmişe sahip insanları barındırmaktadır. Los Angeles yanlış olarak birçok kez “Güney Kaliforniya” olarak adlandırılmaktadır, ancak coğrafi olarak San Diego ve Imperial vilayetleri de başta olmak üzere birçok bölüm göz ardı edilmektedir.
1876 yıllarına kadar nüfusu on bin dolaylarında olan Los Angeles, petrol yataklarının keşfedilmesi, Kaliforniya kuzeylerindeki altın madenlerinin bulunması, ve de gerek doğal güzelliği açısından birçok insanın rüyalarını süsledi.
1920′li yıllarda sanat ve eğlencenin de tüm ülke genelinde öncüsü olmaya başlamıştır. New York’un klasik Broadway’ine karşı Hollywood sineması gelişen yıllarda da çok daha güçlü olur ; günümüzde de Broadway’in büyük bir geliri Hollywood’dan gelmektedir.
Los Angeles’ın da büyümesiyle komşusu olarak gelişen ilçeler de vardır.
Venice Beach, Marina del Rey, Beverly Hills, Santa Monica ve Hollywood gibi dünyaca meşhur ilçeleri içinde barındıran Los Angeles’ın içinde bulunduğu Kaliforniya’nın valisi de ünlü film yıldızı Arnold Schwarzenegger’dir

22.06.2008

Kısırlık - İnfertilite Nedir ?

İnfertilite, yani istenildiği halde çocuk sahibi olamama pekçok toplumda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.Tanım olarak, en az 1 yıl herhangi bir korunma yöntemi uygulanmaksızın haftada 2-3 kere girilen cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edilmemesi infertilite yani kısırlık olarak adlandırılmaktadır.İnfertilite görülme sıklığı toplumlar arasında büyük farklılıklar göstermez. Tüm dünyada çiftlerin yaklaşık yüzde onbeşi infertilite nedeni yardımla üreme tekniklerine başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu çiftlerin büyük bir kısmında gebe kalamamanınnedenini açıklayacak sebepler bulunabilirken, yaklaşık yüzde 10-12sinde herhangi bir patoloji tespit edilemez. Bu çiftler açıklanamayan infertilite olarak adlandırılırlar.İnfertilitenin nedenlerini anlayabilmek ve tedavisini planlayabilmek için önce kadında ve erkekde üreme döngüsünün nasıl işlediğini ve gebeliğin oluş mekanizmasını anlamak gerekir."Ne zaman çocuk sahibi olmayı planlıyorsunuz ?" sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendi kendilerine de ilk sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık ve prestij olarak görüldüğü toplumlarda ise infertilite neredeyse hayati öneme sahiptir. Bir başka grup ise, çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşur. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Pekçok sinema filminde ve romanda kahraman tek bir ilişki ile ya da bebek istediği zamanda gebe kalabilirken gerçek hayatta durum bu değildir. Hiçbir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, her gün ilişkide bulunsalar bile, gebe kalma olasılığı sadece %25dir. Çiftin fertilite potansiyelini gösteren bu durum "fekundite" olarak adlandırılır. İnsan, organizma olarak üreme potansiyeli çok yüksek bir canlı değildir. Bunun pekçok nedeni vardır. Bazı yumurtalar döllenmez, bazıları da döllense bile embryo döneminde gelişme gösteremez.Gebelik bir anlamda şans işidir. Bunu kabaaca Rus ruletine benzetmek mümkündür. Hangi çiftin gebe kalabileceğini, yada hangisinin gebe kalamayacağını önceden tahmin etmek imkansızdır! Tek bir ilişkide %25 olan gebelik elde etme şansı bir yılın sonunda %85e çıkar. Yani bir yıl sonunda her 100 çifttten 85inde gebelik elde edilecektir. Geri kalan 15 çift ise infertilite ile karşı karşıya demektir. Bazı yazarlara göre ise birinci yılın sonunda gebelik olmaz ise, çifte infertil demek doğru değildir. Bunun için 2 yıl beklemek gerekmektedir. Gerçekten de ilk yılın sonunda %85 olan gebelik oranı ikinci yılın sonunda %92 civarında saptanır. Tek bir adet siklusunda gebe kalma şansı pek çok faktörün etkisi altındadır. Bu faktörleri inceleyecek olursak Kadının yaşı: Biyolojik saat ilerledikçe kadının gebe kalma şansı giderek azalır. Bunun en önemli nedeni yaş ile birlikte yumurtalıklardaki yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasıdır. 20 yaşında bir kadın ile 21 yaşındakinin gebe kalma olasılıkları arasındaki fark çok büyük değilken 30lu yaşlarda bu fark daha fazla anlam kazanır.Cinsel ilişki sıklığı: Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için optimum sayı haftada 3 ilişkidir.Zamanlama : Cinsel ilişki sıklığının yanısıra ilişkinin zamanlaması da önemlidir. Yumurtlamanın olduğu günlerde girilecek olan ilişki, gebelik olasılığını arttıracaktır.Süre: Çiftin ne kadar zamandır çocuk istediği önemli bir noktadır. Gebe kalmaya uğraşan çiftlerde aradan geçen süre uzadıkça, tıbbi yardım almadan başarılı bir gebelik elde etme olasılığı da o ölçüde azalmaktadır.Patoloji: İnfertiliteye neden olabilecek bir patolojinin varlığı da gebelik şansını azaltır. Bunlara en güzel örnek geçirilmiş ameliyatlar ya da endometriozisdir.Eğer bir çiftte fertilite problemi varsa bu gebeliği nasıl etkiler?Gebe kalma pek çok faktörün etkisi altındadır. Örneğin sperm sayısı olması gerekenin yarısı kadar olan bir erkek ve normal bir kadından oluşan çiftte gebelik şansı yarı yarıya azalır. Gebeliği etkileyen her faktör için durum böyle değildir. Örneğin kadında her iki tüpün de tıkalı olduğu durumlarda gebelik şansı neredeyse yok gibidir. Benzer şekilde testislerinde sperm üretimi olmayan ya da spermleri testisden dış dünyaya taşıyan kanalların fonksiyon görmediği erkeklerin de doğal yollardan çocuk sahibi olmaları büyük sürpriz olur. Bu açıdan bakıldığında çocuk isteği ile hekime müracaat eden çiftlerde hem erkek hem de kadın detaylı olarak incelenmelidir. Çiftin her ikisinde de problem olduğunda gebelik şansı bunların toplamı ölçüsünde değil çarpımı ölçüsünde azalır. Eğer insan ömrü 300-400 yıla çıkarılabilse ve bu süre zarfında kadından yumurta, erkekden de sperm üretimi sağlanabilse, açıklanamayan infertilite vakalarının tamamına yakını gebe kalabilirdi. Bu durum infertilitede zamanın önemini açıkça ortaya koyan bir olgudur. Gebelik olasılığı arttırılmalıdır ve bu da ancak tıbbi tedavi ile mümkün olmaktadır.Ne zaman endişelenmeli, ne zaman hekime gitmeli ?Eğer bir yıldan uzun bir süredir ovülasyona denk gelen günlerde 2-3 günde bir düzenli olarak cinsel ilişkide bulunuyorsanız ve herhangi bir korunma yöntemi uygulamadığınız halde gebe kalamadıysanız infertil sınıfına giriyorsunuz demektir. Bu asla normal yollardan gebe kalamazsınız demek değildir ancak istatistiksel anlamdan bakıldığında şans azalmış olmaktadır. Artık tıbbi yardıma ihtiyacınız vardır. Bu yardım için belirli ve kesin bir zaman yoktur. Bebek sahibi olmamanız sizi endişelendirmeye başladığında bir jinekoloğa gitmelisiniz. Pek çok çift infertiliteyi çekinecek hatta utanacak bir durum olarak görür ve kendilerini yanlız hissederler. Oysa durum bu derece kötü değildir. Tüm dünyada pek çok çift aynı problemi yaşamaktadır ve bunları önemli bir kısmı çok basit tedavilerle gebe kalabilmektedir. Burada çiftleri kısıtlayan infertilitenin herzaman önemli bir problem olmasına rağmen acil olmamasında yatmaktadır. Genelde kişiler doktora gitmeyi herhangi bir bahanenin arkasına saklayarak ertelemekte ve sürekli gelecek ay demektedirler. Oysa hayatta zaman dışında herşeyin telafisi mümkündür.Bazı durumlarda ise hekime müracaat etmeden önce 1 yıl beklemek gereksizdir. Çok sık ya da seyrek adet görmek Geçirilmiş pelvik enfeksiyon öyküsü 2'den fazla sayıda düşük Kadın yaşının ileri olması Erkekte testislerin küçük olması Prostat enfeksiyonu öyküsü. varsa vakit kaybetmeden profesyonel bir yardim ya da öneri almak için girişimde bulunmak akıllıca olacaktır.Hekime başvurmadan önce bazı basit önlemler ile üreme potansiyelinizi arttırabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın. Bu önlemlerin en başında gelenlerden birisi vücut ağırlığı, diet ve egzersiz arasındaki dengenin sağlanmasıdır. Uygun diet ve egzersiz optimal üreme fonksiyonu için son derece önemlidir. Düşük kilolu ya da aşırı şişman kadınlar gebe kalmada güçlükler yaşayabilirler. Kadınlık hormonu olan östrojenin büyük kısmı yumurtalıklarda üretilir. Ancak yağ dokusu da küçümsenemeyecek bir östroje n kayn ağıdır. Döllenme olayı hassas hormonal dengelerin rol aldığı karmaşık bir olaydır. Bu olayın başarı ile sonuçlanabilmesi için stabil bir hormonal durum gereklidir. Bu nedenle az ya da fazla kiloların infertiliteye neden olabilmesi şaşırtıcı bir durum değildir. Normalin %10-15 altında ya da üstünde olan vücut ağırlığı üreme sistemini kökten etkileyebilir. Bunun en güzel örneği beslenme bozukluğu olan aşırı zayıf kişilerde adet kanamalarının düzensiz oluşudur. Bu düzensiz kanamalar genelde anovülasyon yani yumurtlamanın olmaması ile birarada seyreder. Maraton koşucuları, yüzücüler gibi ağır sporlar ile uğraşan kadınların pekçoğunda adet düzenzilikleri ve dolayısı ile infertilite sorunu mevcuttur.Fertilite üzerinde etkili bir başka faktör de sigara ve alkoldür. Sigara erkeklerde sperm sayısını azaltırken kadınlarda da yumurta kalitesini bozar. Benzer şekilde alkolde sperm sayısı üzerinde olumsuz rol oynadığı tespit edilen bir maddedir. Değişik hastalıklar için kullanılan ilaçlar da fertiliteyi etkiler. Özellikle ülser ve tansiyon ilaçlarının sperm sayıları üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Kafein alımının azaltılması ise konsepsiyon şansını arttırır.Cinsel ilişki sıklığı üreme yeteneğini direk etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. İlişki ne kadar sık olursa gebelik şansı o derece yüksek olur. Burada kastedilen hergün girilen ilişki değildir. Bu sperm sayı ve kalitesini azaltır. İdeal olan ovülasyona yakın günlerde gün aşırı ilişkiye girmektir. Günümüzde hem erkeğin hem de kadının çalışma hayatı içinde olması, mesleki stresler ve kaygılar nedeni ile cinsel güdülerde ve istekte azalma çoğu çiftin ortak yakınmasıdır. Bu nedenlerle ilişki daha ziyade hafta sonları olmaktadır. Doğal olarak bu çiftlerin gebelik elde etmesi gecikecek ve büyük olasılıkla çift infertilite nedeni ile hekime başvurmak zorunda kalacaktır.İlişkinin sıklığı yanısıra zamanlaması da son derece önemlidir. İnsan dışında hemen hemen bütün canlılar yumurtlama dönemini bilirler. Östrus ya da kızgınlık dönemi olarak adlandırılan bu devrede cinsel istekleri artar ve çiftleşirler. Hatta kedilerin bu özelliği pekçok espiriye de konu olmaktadır. Oysa insanlarda durum farklıdır. Kadında belirgin bir kızgınlık dönemi yoktur ve pekçok kadın yumurtlama dönemini fark edemez. Çeşitli yöntemler ile kadının adet düzeni saptanır ve ovülasyon dönemi tespit edilebilir. Fertil dönem denilen gebe kalma olasılığının yüksek olduğu dönemde bu nedenle gün aşırı ilişki önerilir.Cinsel ilişki ve fertilite arasındaki bağ ile ilgili son nokta uygun şekilde ilişkide bulunmaktır. Doğada çok değişik hayvan türleri vardır ve bunların herbiri soyunu devam ettirmek için farklı mekanizmalar geliştirmiştir. Örneğin domuzlar sperm açısından çok cimridirer. Erkeğin penisi spiral şeklindedir ve dişinin vajinasına adeta vidalanır. Bu sayede tek bir sperm bile boşa gitmez. İnsanlarda bu tarz mekanizmalar mevcut değildir. Gerçekte bu tür tekniklere gerek de yoktur. İlişki sonrası semenin vajina dışına kaçması son derece normaldir. Pekçok kadın bunu gebelik şansı açısından olumsuz bir faktör olarak yorumlamakla birlikte gerçe bu değildir. Semenin dışarı gelmesi ilişkinin uygun şekilde yapıldığının göstergesidir. Çocuk isteyen çiftlerde genelde önerilen erkeğin üstte olduğu pozisyonlardır. İlişki sonrası kadının en az 5 dakika sırt üstü yatması ve vajinal duştan kaçınması da diğer öneriler arasındadır. İlişki esnasında kayganlığı sağlamak amacı ile kullanılan yapay maddeler spermler üzerinde ölümcül etki yaratabileceğinden önerilmemektedir. Çok gerek duyuluyor ise petrol bazlı olanlar yerine sıvı parafin tercih edilmelidir. İnfertiltenin geçmişe göre daha sık görülmesinin nedenlerinden biriside kadınların çalışma hayatı içinde daha fazla yer almalarıdır. Çoğu kadın çocuk sahibi olmak için işinde yükselmeyi beklemekde bu nedenle de yaşı ilerlemektedir. Yine pekçok işveren -ki buna çok büyük holdingler de dahildir- işe alacakları bayan personele belirli bir süre gebe kalmama kısıtlaması getirmektedir. Zaman geçtikçe kadının üreme potansi yeli azalm akta ve dolayısı ile infertilite daha sık karşımıza çıkmaktadır. Aslına bakılırsa bebek sahibi olmak için en uygun zaman diye birşey sözkonusu değildir. Kadının üreme potansiyeli 20-30 yaş arasında zirvededir. 30 yaştan sonra azalan bu potansiyel 35 yaşından sonra keskin ve hızlı bir düşüş gösterir. Bebek sahibi olmak için en uygun zaman oldukça kişisel bir karardır. Ancak çeşitli nedenler ile çocuk sahibi olmayı geciktiren ya da geciktirmeyi düşünen şiftlerin karşısında başka bir problem daha vardır: Sosyal baskılar. Hemen her toplumda özellikle aile büyükleri biran önce torun sahibi olmak için baskı kurma eğilimindedirler. Medyada yer alan ve çiftlerin biran önce bebek sahibi olmasını öneren yazılar da benzer şekilde baskı unsurudur. Tüm bu faktörlerin etkisi ile yeni evli ya da uzun süre etkili yöntemlerle korunmuş çiftler daha infertilite sınıfına girmedikleri halde sırf kadın 30 yaşına geldi diye doktor doktor dolaşabilmektedirler.Üreme potansiyeli azalıyor mu?Bu soru hem konu ile ilgilenen hekimlerin hem de olayla direk ilgili olan çiftlerin cevabını aradığı sorulardan biridir. Cevap kesin değildir ancak muhtelemelen önerme doğrudur. Kadının evlenme yaşının artması, cinsel özgürlük ile birlikte cinsel yolla bulaşan hastalık oaranlarındaki yükselme, nedeni bilinmemekle birlikte erkekde sperm sayısındaki global azalma bu durumun nedeni olabilir. Sperm sayılarındaki azalma ilginç bir global gözlemdir. Gerçekten de son 15-20 yılda tüm dünyada yaygın olarak sperm sayılarında bir azalma eğilimi dikkati çeklmektedir. Bu durumun çevresel kirlenmeden mi yoksa modern yaşamın yüklediği stresden mi kaynaklandığı belli değildir. Sevindirici olan ise üreme potansiyeli üzerindeki bunca olumsuzluğa karşın, yardımla üreme tekniklerindeki gelişmeler ve buna bağlı olarak artan başarı oranlarıdır. Yine modern insanın infertiliteyi tabu olmaktan çıkarması ve tedavi alternatiflerini bilinçli bir şekilde değerlendirmesi de kayda değer bir ilerlemedir.(netten)

17.06.2008

Cilt, saç bakımı, makyaj gibi konularda denenmiş pratik öneriler..



Yağlı saçlar için pudraSaçınız yağlı bir görünüme sahipse, geniş uçlu bir makyaj fırçasını mineral bir pudranın içine batırın. Fırçanın ucun da kalan fazlalığı azaltmak için sapına elinizle hafifçe vurduktan sonra pudrayı saç diplerinize uygulayın. Uyguladığınız pudra fazla yağı emerek saç tutamları¬nız arasına karışacak. Bize inanın, kimse duş almaya vaktiniz olmadığını anlayamayacak.

Güzel kokmak için Saçlarınıza az bir miktar parfüm sıkın. Büyük uçlu bir fırça yardımıyla saç diplerinizden başlayarak uçlarına kadar tarayıp kokuyu dağıtın. Tüm gün muhteşem kokacaksınız.

Nasırlar için vazelinYatmadan önce nasırlarınıza vazelin uy¬gulayın. Ardından çoraplarınızı giyin ve yatın. Sertleşmiş nasırlarınızı, vazelin gece boyunca yumuşatacak.

Makyaj tazelemenin pratik yoluMakyajınızı yeniden yapmak için zamanınız yoksa, bir kulak pamuğunu makyaj temizleyicisine batırın ve makyajınızın yalnızca akmış veya bulaşmış bölgelerini silin.

Avakado ile yumuşayınTaze bir avokadonun çekirdeğini çıkartıp kabuklarını soyun ve meyveyi tüm vücudunuzda gezdirin. 20 dakika boyunca devam ettikten sonra duşa girin. Avokado meyvesi doğal bir nemlendirici olduğu için cildinizin ne kadar yumuşadığına inanamayacaksınız.

Kırılan tırnağınızı yapıştırınKırıldığı zaman tırnağınızı koparmak yerine, bir damla Japon yapıştırıcısını kırıldığı yere damlatın. Üzerine en sevdiğiniz ojeden yoğun bir tabaka sürün. Kırık çizgiyi kamufle etmek için kırmızı, bordo veya mercan gibi ışık geçirmeyen mat renkleri tercih etmelisiniz.

Ruj temizlerken..Kırmızı rujunuzu ovalamak yerine küçük bir makyaj pamuğunu veya kağıt mendili makyaj temizleyicisine batırıp silebilirsiniz.

15.06.2008

KIRMIZI GÜLLÜ LİF ÖRNEĞİ

Merhaba bakalım bu lifi begenecekmisiniz ben bu modelleri çok seviyorum :=)inşallah sizde begenmişsinizidir.

13.06.2008

Diyetlerle ilgili yanlış bilgiler

Diyet kelimesi herkesi korkutuyor ve ne yazık ki dar bir kalıba sıkıştırılmış bir kelime olarak akılda kalmaya devam ediyor. Beslenme konusunda doğru bildiğimiz yanlışları Beslenme ve Diyet Uzmanı Aylin Yılmaz'dan öğrenelim.Diyet kelimesi herkesi korkutuyor ve ne yazık ki dar bir kalıba sıkıştırılmış bir kelime olarak akılda kalmaya devam ediyor. Özellikle de dengeli ve sağlıklı beslenip formlarını da korumak isteyenler, kendilerini sıkıştırılmış çerçeveler içindeki programlara mahkum ediyorlar.Beslenme ve Diyet Uzmanı Aylin Yılmaz Akşam gazetesine yaptığı açıklamada, dengeli ve sağlıklı beslenmek isteyenlerin uygulayabilecekleri diyet beslenme programının insanların açlıktan ölmesi anlamına gelmediğine dikkat çekiyor. Diyetin daha çok sağlıklı yiyeceklerin bolca tüketildiği yeni bir yaşam tarzına geçme olayı olduğunu ifade eden Yılmaz, “Daha az değil, daha çok yemelisiniz” diyor.Kalorileri saydığınız diyetler, sadece belli yiyecekleri tükettiğiniz diyetler, hatta yüksek proteinli ve karbonhidratsız diyetler birkaç hafta için ya da birkaç ay için kilo vermenizi sağlar. Ancak uzun dönemde bu gelip geçici moda diyetleri sürdüremezsiniz çünkü bir süre sonra verdiğiniz kiloları geri alırsınız ve vücudunuz için hiç iyi bir şey yapmamış olursunuz. Moda diyetler mutlaka size bir şeyleri yasaklar ve bu da genellikle vücudunuzun ihtiyaç duyduğu bir besini içermektedir. Oysa sağlıklı besinlerle aç kalmadan vücudu formda tutabilmek ve kilo vermek mümkün… Aylin Yılmaz'ın hayatınızın beslenme penceresini şöyle aralıyor:Vücudumuzda ortalama 100 trilyon hücre vardır. Her bir hücre en iyi şekilde çalışabilmek için düzenli besine ihtiyaç duyar. Yiyecekler tüm hücreleri etkiler; ondan da öte varlığımızı, ruh halimizi, enerji düzeyimizi, düşünme kapasitemizi, uyku kapasitemizi, genel sağlığımızı etkiler.
SAĞLIKLI YİYECEKLER
Doğal, organik besinler, tam tahıllardan yapılmış ürünler, çavdar ekmeği, çiğ sebze ve meyveler, doğal olan paketlenmiş besinler, balık -bitkisel proteinler- bitkisel yağlar.Etkileri:Stres düzeyinizi düşürür.Mutlu olmanızı sağlar.Düşünme gücünüzü arttırır.Kaliteli bir yaşam sağlar.Kalbinizin daha sağlıklı çalışmasını sağlar.
SAĞLIKSIZ YİYECEKLER
Fazla pişmiş sebzeler, basit şekerli karbonhidrat karışımları - tatlılar, beyaz undan yapılmış gıdalar-, şeker, kızartılmış tüm ürünler, aşırı tuzlu -tatlı abur cuburlar, hormonlu besinler.Etkileri:Yaşlanmayı hızlandırır.Konsantrasyonunuzu bozar.Ruhsal çalkantılara neden olur.Şişkinlik, gaz, kramp gibi sindirim sisteminde bozukluklara neden olur.Bağışıklık sisteminizi zayıflatır.Kilo almanıza neden olur.Bazı hastalıklara zemin hazırlar (kalp damar hastalıkları, diyabet, obezite).
ÇİĞ VE CANLI YİYECEKLER
Çiğ meyveler-sebzeler-filizlendirilmiş bakliyat, tahıl ve tohumların hepsi besin enzimleri içerir. Vücudumuzu canlandırması, enerji vermesi ve metabolizmamızı dengelemesi için bol miktarda besin enzimine ihtiyacımız vardır.Ayrıca vitamin ve mineral için de çiğ besinlere ihtiyacımız vardır. Vücutta kimi vitamin ve minerallerin eksikliği de kilo alımına neden olabiliyor. Özellikle de magnezyum, kalsiyum ve potasyum.
MİNERAL EKSİKLİĞİ
Magnezyum, şeker krizine neden olabilir.Kalsiyum, metabolizmadaki enzimlerin hareketini engeller. Çok et tüketen bireylerde kalsiyum azalır. Potasyum, eksikliğine şişman kişilerde sık rastlanır. Çünkü bu kişiler genellikle çok kahve, şeker ve alkol veya aşırı tuz tüketebiliyorlar. Bazen de zayıflamak adına idrar söktürücü veya müshil kullanabiliyorlar.Sağlıklı besinler;

ÇİĞ VE CANLI BESİNLER -KARBONHİDRATLAR -DOĞAL BESİNLER -YAĞLAR -PROTEİNLER -İŞLENMEMİŞ BESİNLER MİNERALLER ZENGİN BESİNLER

MAGNEZYUM: Yonca, badem, elma, avokado, tam pirinç, hurma, kereviz, balık, maydanoz.
KALSİYUM: Süt ve süt ürünleri, susam, tahin, ayçiçeği, karalahana, karnabahar, brokoli.
POTASYUM: Kayısı, muz, morina balığı, bezeyle, ıspanak, tam tahıllar, maydanoz, somon balığı, havuç.
DOĞAL BESİNLERDoğal ve organik besinler yetiştirilme ve üretim sırasında kimyasal maddelerden uzak tutulmuş besinlerdir. Yediğimiz besinlerin, yetiştiği topraklarda kimyasal maddeler kullanıldıysa veya herhangi bir nedenle kimyasallarla işlendiyse yiyeceklerle bulaşan toksik kalıntılar vücuda zarar verebilir.
YAĞLAR
Yağ bakımından zengin olan doğal yiyecekler vardır; avokado, badem, zeytinyağı, ceviz, balık, fındık, çekirdek… Bunlar kilo vermeye yardımcı olan, kolesterolü düşüren, bağışıklık sistemini güçlendiren ve üreme organlarıyla saç, cilt ve kemik dokularını canlandıran, vücudumuzu nemlendiren sağlıklı yağlar içerirler. Bu yağlar vücudun yağı metabolize etmesine (emmesine) yardımcı olur. Özellikle; keten tohumu, avokado, kabak çekirdeği, ceviz, fındık, su yosunları esansiyel yağ asitlerinden çok zengindir.
PROTEİNLER
Bitkilerle alınan proteinler vücut tarafından kolaylıkla parçalanır. Bitkisel proteinlerden faydalanmalısınız. Özellikle kuru baklagillerden. Ayrıca tahıl, çavdar da olabilir. Bunun yanı sıra hayvansal proteinler de vücutta bulunmayan aminoasitler için çok önemlidir. Bazı günler kırmızı yağsız et tüketebilir çoğunlukla da balığa yönelebilirsiniz.
KARBONHİDRATLAR
Basit şeker (rafine şeker) eklenmemiş besinler; meyveler, tam tahıllardan yapılan ekmekler, çavdar ekmeği, tam tahıllar, pirinç, sebzeler. Bu sağlıklı karbonhidratların (kompleks karbonhidratlar) içerdiği doğal şeker, vücut tarafından kolaylıkla ve yavaş yavaş emildiğinden hem beyin fonksiyonlarınızı ve ruh halinizi dengelerler hem de yararlı enerjiye dönüşürler. Bu karbonhidratlar besleyici özelliklerini kaybetmemişlerdir.
HANGİSİ, NEYE FAYDALI?TAM ARPA:
Mide ve sindirim sistemi için önemlidir. Hazımsızlık problemlerine iyi gelir.
TAM PİRİNÇ:
Özellikle sinir sitemi ve sindirim sistemine faydalıdır. Uzun pirinç yazın serin tutması için tüketilebilir.
YULAF:
Esansiyel yağ içerir. Kilo verdiren yağlara sahiptir. B kompleks vitaminlerden zengindir. Sinir sistemi için yararlıdır ve kemikleri güçlendirir.
ÇAVDAR:
Karaciğer için harika bir besindir. Baş ağrısı için çavdar suyu alternatif olarak kullanılabilir.
KARABUĞDAY:
Gluten içermez, alerjik reaksiyonlara neden olmayan mineralden fazlasıyla zengin bir besindir. Yüzde 20 civarında protein içerir. Kan dolaşımını arttıran ve damarları güçlendiren bioflavanoid içerir. Varis problemlerine karşı yardımcı olabilir özellikle salatalara katılabilir.

11.06.2008

YAZLİK BİR BLUZ ÖRNEĞİ









Merhaba arkadaşlar bu aralar örğüye pek vaktim olmadı ama bende birşeyler başladım yavaşyavaş fakat bu arada netten bulduğum bu güzel örğü örneklerini sizlerle paylaşmadan edemedim oldukça basit ve bir okadar da şık bir model umarım sizde beğenirsiniz :=)))

YAZLIK BLUZ ÖRNEĞİ

5.06.2008

MÜNİH


Münih (Almanca: München), Berlin veHamburg'dan sonra Almanya'nın en büyük üçüncü kentidir.Benim en çok görmek ve gezmek istediğim yer. Bavyera eyaletinin en büyük şehri ve başkentidir. Almanya nın manevi başkenti olarak anılmaktadır. Avrupa Birliğin'in onikinci en büyük şehri'dir.Şehir, 2006 sayımına göre 1,3 milyon nûfûsa sahiptir. Cıvârındaki nûfusla bu rakam 2,6 milyona ulaşır. Büyük Münih şehirleşmiş bölgesinde (Augsburg, Ingolstadt, Rosenheim, Landshost ve Landberg) 5 milyondan fazla insanın yaşamaktadır. Münih, Bavyera Alpleri'nin kuzeyinde ve İsar nehri kıyısında kurulmuştur. Münih, yukarı Bavyera'nın üst düzlüklerinde yaklaşık 50 kilometre yayılır. Kuzey Alp Dağları'nın kuzeyinde ve deniz düzeyinin 520 metre üzerindedirŞehri tanımlayan Slogan (Motto) uzun zaman Die Weltstadt mit Herz (yürekli dünyâ şehiri) idi. Fakat yakınlarda München mag dich (Münih seni seviyor) oldu. Münih'in doğal ismi Münchendir. Edebî anlamı Monks (râhipler)dur ve bu nedenle Münih'in armasında bir râhip vardır. Mönchner kindl (Münih çocuğu)na referans olduğu da söylenir. Siyah ve altın - Kutsal Roma İmparatorluğu rengi - Kutsal Roma İmparatoru IV. Louis'den beri şehrin resmî renkleridir.Ayrıca Münih Almanyanin en az suc islenen sehiri...ayrica da tarihi ve turistik yerleride güzelliklerle doludur. alt ve orta sınıftan insanlara ulaşmaya çalışırken yaptığı konuşmaların birçoğunu burada yapmış, ilkinde burada yüz kişinin üzerinde bir katılım sağlamıştır.Bavyera'nın başkenti olan Münih, Almanya'nın önemli politik merkezlerindendir. Pekçok ulusal ve uluslararası yazar Münih'te oturur. Alman Vergi Yüksek Mahkemesi ve Avrupa Patent Ofisi'nin merkezleri buradadır.ALINTIDIR..